Kafamdakinirvana

Kafamdakinirvana

29 Ağustos 2014 Cuma

Film Eleştirisi: Guguk Kuşu (One Flew Over The Cuckoo's Nest)

Vicdan, Cesaret, Sorumluluk Siz De Bunlar Var Mı?


R.P Mcmurphy kendince haklı sebeplerden yolu hapishane’ye düşer, daha sonra akıl hastası numarası yaparak kendini bir akıl hastanesine sevk ettirir.

 Film konu itibariyle böyle başlıyor ve son derece ilgi uyandırıyor. Film düşündüren bir film, sıkmadan çok fazla zorlamadan düşündürmek olmuyor mu? Oluyormuş bunu bu filmde görüyoruz.  Gözlemlediğim kadarıyla da sırf oyunculukların aktığı bir yapım, rahatlıkla analiz edilebilecek bir seyir…


Jack Nicholson’ın performansı göz dolduruyor ayrıca, oyuncular gerçekten çok iyiler. R.P MCmurphy karakteri ilk başlarda bizim için ne akıllı ne de deli nötr bir karakter olarak gözüküyor. Etrafındaki kişilere yardımcı oluyor, onlara yardımcı olurken fark etmeden kendine de yardımcı oluyor.  Her sorulara ciddi cevap verdiği bölümlerde ise insanların akıllarında bu soruyu bırakıyor; ya kendini akıllı göstermek isteyen bir deli ya da deli görünmek isteyen bir akıllı?

Hapishanede bile bundan daha iyi muamele gördüğünü öne sürüyor ve diğer hastalara yol göstermeye çalışıyor, onlardan farklı davranıp onlara örnek olmak istiyor. Dayanabildiği kadar dayanıp tedaviye karşı geliyor, bir baş kaldırış meydana getiriyor ve bütün bu olanlar hastanenin hem hemşirelerinin hem de yönetimin hoşuna gitmiyor…

Akıl Hastanesi’nde son derece sıkı bir yönetim var, deli olmayan insanları bile deliliğe teşvik eden bir yönetim.  Jack Nicholson’ın oynadığı karakterin yalnızca TV’yi değiştirmelerini istemesi bile nelere yol açtığını görünce, bu insanlara zorla verdikleri bu katı eğitim onları gün geçtikçe daha da katılaştırıyor ve tam anlamıyla daha da delirtiyor.  Böylelikle hiç kimseye değer verilmediğini görüyoruz,  oradaki yönetim için bu kadar insanın hayatının bir değeri olmadığını gözlemliyoruz.  Belki hasta olabilirler ama iyi bir tedaviden geçmiyorlar, sadece ilaç vermek, bazı garip sorular sormak dışında insanlara ne istediklerini,  ne yapmak istediklerini, ya da onlara verilecek kişisel haklarını hiçbir şekilde sorgulamıyorlar.

Hastalara yapılan muamele sonrasında, R.P Murphy onların hayal güçlerini kısıtladıklarını fark ediyor ve onları daha çok hayal kurmaya sevk ediyor.  Kendisinin de onlar gibi bir akıl hastası olabileceğini düşünüyor, çünkü akıl hastalığının sadece aşırı dışa vurması değil içinde de yaşanabileceğini öne sürüyor.

Akıl hastanesinden kaçmaya çalışır kimi zaman bunu başarır ama sadece kendisi değil oradaki tüm arkadaşlarını da beraber götürür.  Pek de kolay olmayacağını bile, bile onlara yeni bir hayat hazırlamaya can atar. İşte burada saf bir sevgi görüyoruz, izlerken fark edemeyebilirsiniz ama arkadaşlarına karşı aşırı bir sevgisi olduğunu filmin sonunda daha çok göre biliyoruz…

 Konu edilen bu hayat gerçekten iyi bir örnek oluşturuyor, sadece akıl hastaları için değil normal bir insanın bile elinden tutulduğunda, yaşamaya teşvik ettiğinde, yeterince çabaladığında bunun meyvesini alırsınız.



Hastalara yapılması gereken şeyleri öğretiyor, adeta yaşamayı öğretiyor.  Onlara normal insanlarmış gibi davranıyor,  ama onlara “Deliler” diye sesleniyor. Gerçekten gerçeğin ta kendisini yansıtıyor bu film…

Zekice replikler denilince bence akla bu filmden başka film gelmemesi lazım.  Son derece güzel replikler, mükemmel oyunculuklar, harika bir senaryo kitabını merak ediyorum doğrusu…

Nicholson’ın karakterinin en sevdiğim yanı, hiçbir şeyden korkmaması. Onlara sahip çıkarken başına gelebilecek hiçbir şeyden korkmuyor ve büyük bir sorumluluk alıyor. Hiç kimsenin cesaret edemeyeceği bir şekilde onlara sahip çıkıyor, bu da baştan sona kadar izlediğimiz hapse giren, oradan kaçan, akıl hastanesinden kaçma teşebbüsü bütün bunlara rağmen aslında içinde ne kadar iyi bir insan yattığını gösteriyor bize, bizlere insanlığı öğretecek bir film…
“Hiç biriniz sokaklarda dolaşan insanlardan daha deli değilsiniz.”  bu repliğe bayıldım. Filmi sadece bu replikle bile özetleyebiliriz.
Onlara yapılan tedavi, elektrik şok vb. normal bir insana yapıldığında bile verdiği muazzam korkunç tepkileri Jack Nicholson’ın oyunculuğu vasıtasıyla gayet güzel gözler önüne sermişler. Akıllı bir insanın bile aklının başında kalması mümkün olmuyor böyle bir yerde…


İnsan muamelesi görmedikleri bir ortamda bile onları insanca yaşatmaya çalışan bir adam, onlara gösterdiği sabır, onlara verdiği güç onlara defalarca hiç kimseden bir farkı olmadığını göstermesi tüm bunlar filme yayılmış. Tek bir sahne demek çok güç ama her sahnesi sıkmadan, bıktırmadan gayet güzel yansıtılmış. Tüm filme tek bir kare olarak bakmazsak devamlı aynı konuyu ele alıyor ama bize farklı, farklı şekillerde gösteriliyor, her sahnenin ayrı bir manası var…

Kötülüğü, adaleti, gerçek adaleti sorgulayan iyi kalpli insanların olabileceğini bize gösteren bir film. Savunduğumuz şeyden her ne olursa olsun vazgeçmememiz gerektiğini gösteren bir yapım.  Birazda kendimden bir parça buldum bu filmde. Yaptığı son hareketi kesinlikle yapmak zorundaydı. Eğer orada o hareketi yapmasaydı karakterini ortaya koyamazdı. Eğer o tutumu o gün, orada sergilemeseydi belki hayatı bambaşka olacaktı ama kendi gibi olmayacaktı. İçinden geçeni yaptı, kendine karakterine yakışanı yaptı.




Hiç bıkmadan usanmadan vicdanının sesini dinleyen bir adam, Sadece vicdanlı insanların anlayacağı bir film… Geceleri rahat uyuyabilmeyi seçti ama onu uyutmadılar. Görüp görebileceğiniz en duygusal finallerden biri, kusursuz bir film…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder