Vicdan, Cesaret, Sorumluluk Siz De Bunlar Var Mı?
R.P Mcmurphy kendince haklı sebeplerden yolu hapishane’ye
düşer, daha sonra akıl hastası numarası yaparak kendini bir akıl hastanesine
sevk ettirir.
Film konu itibariyle
böyle başlıyor ve son derece ilgi uyandırıyor. Film düşündüren bir film,
sıkmadan çok fazla zorlamadan düşündürmek olmuyor mu? Oluyormuş bunu bu filmde
görüyoruz. Gözlemlediğim kadarıyla da
sırf oyunculukların aktığı bir yapım, rahatlıkla analiz edilebilecek bir seyir…
Jack Nicholson’ın performansı göz dolduruyor ayrıca,
oyuncular gerçekten çok iyiler. R.P MCmurphy karakteri ilk başlarda bizim için
ne akıllı ne de deli nötr bir karakter olarak gözüküyor. Etrafındaki kişilere
yardımcı oluyor, onlara yardımcı olurken fark etmeden kendine de yardımcı
oluyor. Her sorulara ciddi cevap verdiği
bölümlerde ise insanların akıllarında bu soruyu bırakıyor; ya kendini akıllı
göstermek isteyen bir deli ya da deli görünmek isteyen bir akıllı?
Hapishanede bile bundan daha iyi muamele gördüğünü öne
sürüyor ve diğer hastalara yol göstermeye çalışıyor, onlardan farklı davranıp
onlara örnek olmak istiyor. Dayanabildiği kadar dayanıp tedaviye karşı geliyor,
bir baş kaldırış meydana getiriyor ve bütün bu olanlar hastanenin hem
hemşirelerinin hem de yönetimin hoşuna gitmiyor…
Akıl Hastanesi’nde son derece sıkı bir yönetim var, deli
olmayan insanları bile deliliğe teşvik eden bir yönetim. Jack Nicholson’ın oynadığı karakterin
yalnızca TV’yi değiştirmelerini istemesi bile nelere yol açtığını görünce, bu
insanlara zorla verdikleri bu katı eğitim onları gün geçtikçe daha da
katılaştırıyor ve tam anlamıyla daha da delirtiyor. Böylelikle hiç kimseye değer verilmediğini
görüyoruz, oradaki yönetim için bu kadar
insanın hayatının bir değeri olmadığını gözlemliyoruz. Belki hasta olabilirler ama iyi bir tedaviden
geçmiyorlar, sadece ilaç vermek, bazı garip sorular sormak dışında insanlara ne
istediklerini, ne yapmak istediklerini,
ya da onlara verilecek kişisel haklarını hiçbir şekilde sorgulamıyorlar.
Hastalara yapılan muamele sonrasında, R.P Murphy onların
hayal güçlerini kısıtladıklarını fark ediyor ve onları daha çok hayal kurmaya
sevk ediyor. Kendisinin de onlar gibi
bir akıl hastası olabileceğini düşünüyor, çünkü akıl hastalığının sadece aşırı
dışa vurması değil içinde de yaşanabileceğini öne sürüyor.
Akıl hastanesinden kaçmaya çalışır kimi zaman bunu başarır
ama sadece kendisi değil oradaki tüm arkadaşlarını da beraber götürür. Pek de kolay olmayacağını bile, bile onlara
yeni bir hayat hazırlamaya can atar. İşte burada saf bir sevgi görüyoruz,
izlerken fark edemeyebilirsiniz ama arkadaşlarına karşı aşırı bir sevgisi
olduğunu filmin sonunda daha çok göre biliyoruz…
Konu edilen bu hayat gerçekten iyi bir örnek oluşturuyor,
sadece akıl hastaları için değil normal bir insanın bile elinden tutulduğunda,
yaşamaya teşvik ettiğinde, yeterince çabaladığında bunun meyvesini alırsınız.
Hastalara yapılması gereken şeyleri öğretiyor, adeta
yaşamayı öğretiyor. Onlara normal
insanlarmış gibi davranıyor, ama onlara
“Deliler” diye sesleniyor. Gerçekten gerçeğin ta kendisini yansıtıyor bu film…
Zekice replikler denilince bence akla bu filmden başka film
gelmemesi lazım. Son derece güzel
replikler, mükemmel oyunculuklar, harika bir senaryo kitabını merak ediyorum
doğrusu…
Nicholson’ın
karakterinin en sevdiğim yanı, hiçbir şeyden korkmaması. Onlara sahip çıkarken
başına gelebilecek hiçbir şeyden korkmuyor ve büyük bir sorumluluk alıyor. Hiç
kimsenin cesaret edemeyeceği bir şekilde onlara sahip çıkıyor, bu da baştan
sona kadar izlediğimiz hapse giren, oradan kaçan, akıl hastanesinden kaçma
teşebbüsü bütün bunlara rağmen aslında içinde ne kadar iyi bir insan yattığını
gösteriyor bize, bizlere insanlığı öğretecek bir film…
“Hiç biriniz
sokaklarda dolaşan insanlardan daha deli değilsiniz.” bu repliğe bayıldım. Filmi
sadece bu replikle bile özetleyebiliriz.
Onlara yapılan tedavi,
elektrik şok vb. normal bir insana yapıldığında bile verdiği muazzam korkunç
tepkileri Jack Nicholson’ın oyunculuğu vasıtasıyla gayet güzel gözler önüne
sermişler. Akıllı bir insanın bile aklının başında kalması mümkün olmuyor böyle
bir yerde…
İnsan muamelesi
görmedikleri bir ortamda bile onları insanca yaşatmaya çalışan bir adam, onlara
gösterdiği sabır, onlara verdiği güç onlara defalarca hiç kimseden bir farkı
olmadığını göstermesi tüm bunlar filme yayılmış. Tek bir sahne demek çok güç
ama her sahnesi sıkmadan, bıktırmadan gayet güzel yansıtılmış. Tüm filme tek
bir kare olarak bakmazsak devamlı aynı konuyu ele alıyor ama bize farklı,
farklı şekillerde gösteriliyor, her sahnenin ayrı bir manası var…
Kötülüğü, adaleti,
gerçek adaleti sorgulayan iyi kalpli insanların olabileceğini bize gösteren bir
film. Savunduğumuz şeyden her ne olursa olsun vazgeçmememiz gerektiğini
gösteren bir yapım. Birazda kendimden
bir parça buldum bu filmde. Yaptığı son hareketi kesinlikle yapmak zorundaydı.
Eğer orada o hareketi yapmasaydı karakterini ortaya koyamazdı. Eğer o tutumu o
gün, orada sergilemeseydi belki hayatı bambaşka olacaktı ama kendi gibi
olmayacaktı. İçinden geçeni yaptı, kendine karakterine yakışanı yaptı.
Hiç bıkmadan usanmadan
vicdanının sesini dinleyen bir adam, Sadece vicdanlı insanların anlayacağı bir
film… Geceleri rahat uyuyabilmeyi seçti ama onu uyutmadılar. Görüp
görebileceğiniz en duygusal finallerden biri, kusursuz bir film…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder