Duyguların Rengi (The help) Gökkuşağını Sever misiniz? O
Halde Renklerle Sorununuz ne?
Duyguların Rengine
(The help) hem kitabına hem
filmine ayrı, ayrı yorum yapmama gerek yok aslında çünkü filmi seyrederken
hissettiklerimi kitabı okurken de hissettim. (Yâda tam tersi…)
Hem Sürükleyici Hem De İçten,
Oscarlı filmleri yahut Oscara aday olan filmleri biz sinema
severler biraz kayırırız, buna istinaden seyretmek için sabırsızlanıyordum.
(Belki sırf Emma Stone var diye bkn: Emma Stone olan sevgim “Son 10 yılın
yetiştirdiği en iyi aktris.”)
O geceki töreni izlemiştim, The help (Duyguların
rengi) Özellikle aldıkları büyük adaylıklarla zihnime yer etmişti. İşte adaylıklar:
En İyi Film
The Help
En İyi Kadın Oyuncu
Viola Davis "The Help"
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
Jessica Chastain ''The Help''
Octavia Spencer ''The Help''
İşte ağız sulandıran adaylıklar böyle. İlk başta Oscar
aldığına göre ve konusu itibariyle son derece duygusal bir şekilde anlatılmış
dramlardan biri zannettim. Peki, duygusal değil miydi? Tam tersi beni
gözyaşlarına boğacak kadar duygusaldı. (Tabi kendimi tutmasaydım.) Ama onu
ayıran özellik diğer filmler gibi uzun süreli yakın planlar, gerilimli
müziklerden eser yoktu. Beni tanıyan bilir, bir drama hastasıyım filmlerden iyi
anlarım favorilerimde bu saydıklarıma benzer bir çok film var yalnızca bu film
çok ‘başka’ geldi bana… Tüm cesaretleriyle beyaz perdeye koydukları Zenci
filmlerden örnek vermek gerekirse,
MALCOLM X / 1992
Ünlü lider Malcom x’in gerçek yaşam öyküsü,
başkan olmak isterken, zenci haklarını savunurken başına gelenleri anlatıyor.
Burada Denzel Washinton’a en sevdiğiniz aktör unvanın vermemek elde değil…
THE HURRICANE -ONALTINCI RAUND / 1999
Hem
yönetmenliği üstlenip hem senaryosunu yazan Tate Talor’ın başarını övmemek
mümkün değil ama biz yazarımız Kathryn Stockett bahsedelim. Yazarımız öyle
içten öyle sıcak, öyle çarpıcı ve gerçekleri süzgeçten geçirmeden bir hikaye
yazmış ki, etkilenmemek elde değil. İlk önce onun yarattığı birbirinden farklı
spesifik karakterlere sonra da değerli oyuncularımıza borçluyuz bu harikulade
seyiri… İlk olarak Viola Davis’ten yani
Aibileen’den bahsedelim, siyahî olduğu için dışlandığı, küçük görüldüğü bir
toplumda hizmetçilik yapıyor. O yıllarda Siyahîlerin beyazlarla aynı bir
Kafe’ye bile gidemediğini hatta daha eski yıllarda zulüm gördüklerini
varsayarsak bu anlattıklarım biraz hafif kalıyor. Temizlikçi ya da orijinal
ismindeki gibi yardımcılık yaptığı evlerin sahipleri tarafından ezilen ve her
zaman ilgi bekleyen çocuklara anne figürünü oynayan bir karakter Aibilin Clark
. Viola Davis mimikleriyle, bakışlarıyla son derece duru bir oyunculuk sergilemiş.
Zaten Cast’ı hazırlayanları tebrik etmek lazım hepsi birbirinden iyi,
karakterlere ‘cuk’ oturmuşlar…
Bayan
Skeeter çok güzel kalpli yazar olmak isteyen bir kız. Asla diğer züppe ev
kadınları gibi zencileri küçük görmez, onlar gibi davranmaz. Bu huyu belki de
onu da bir zencinin yetiştirmesinden geliyordur, buna rağmen iyi kalbinin
sesini dinler ve bir kitap yazmaya koyulur.
Evet, Rolü oynayan Emma Stone’un ilk draması olabilir fakat bu onun
diğer filmlerde gördüğümüz müthiş performansından bir şey kaybettirmiyor. Ses
ve mimik kontrolü sağlam bir oyuncu.
Miny
huysuz ve tatlı kadın, dışarı yaydığı bu güçlü ve huysuz tavırlarının aksine
içinde ‘Minicik’ bir kadın yaşatıyor. Belki Aibileen kadar sabırlı değil ama bu
onun kadar acı çekmediği anlamına gelmez. Octavia Spencer son derece iyi bir
oyuncu, gerek mimikleriyle konuşma stiliyle bir başka. Şuan düşünürken bile bir
karakter oynadığını değil tamamen kendini oynadığını zannetmemek elde değil.
Hilly
Holbrook karakteri de yazarın yarattığı çok önemli karakterlerden biri. Beyaz bayanların en acımasız ve gaddar
olanıdır Hilly karakterimiz. Tam hatırlayamadığım fakat anımsadığım kitapta
geçen bir sözle bunu açıklayacağım. “Eğer beyaz bir adamı kızdırırsanız size
silah çeker ve vurur. Ama eğer beyaz bir bayanı kızdırırsanız, sizi işten
çıkarır herkese sizin bir hırsız olduğunuzu söyler, bir daha işe giremezsiniz,
kiranızı ödeyemezsiniz, çocuğunuzun yanına taşınmak zorunda kalırsınız,
çocuklarınız da işten çıkarılır torunlarınız da. Beyaz adam sizi çeker vurur
ama beyaz bayan asla unutmaz…” Bryce
Dallas Howard Hilly karakterini canlandıran çok iyi bir
oyuncu. Onu ilk kez Twilight serinde görmüştüm iyi bir performansı vardı ama
Rachelle Lefevre’ın yerine geldiği için o kadar çok beğenmemiştim. Ama o rolden
bu role geçmesi büyük değişim ve sanki orada gördüğüm kadını değil bambaşka
birini izliyordum. İşte bunu yapan gerçek oyuncudur…
Celia
Foote aslında kanında o meşhur beyaz bayanlardan olmak yok, doğup büyüdüğü
yerde bambaşka bir yer, evlenip ev hanımı oluyor ve diğer beyaz bayanlardan
biri olmaya zorlanıyor. Saf, süslü geveze biri ama çok iyi kalpli tek bir
kusuru var o da yalnız kalmamak uğruna, beyaz bayanlarla birlikte olmak uğruna,
her şeyi yapabilmesi. Jessica Chastain onu daha ilk kez izlememe rağmen beni
hayran bıraktı kendine, konuşması gülümsemesi her şeyiyle tam bir karakter
oyuncusu…
Aiibileen,
Miny, Skeeter bu üç farklı karakter beyazların siyahlarla yan yana gelmesi,
kendileri için belki de bir kurtuluş olan bu olaya beraber baş koymaları,
samimiyetleri, iletişimleri insanı çok duygulandırıyor.
Bu
hikâye işlenen esas olay; duygusuz annelerin yerine geçen hizmetçiler,
birbirinden uzak insanlar, birbirlerini anlamayan toplum, zenginin fakirden
güçlü olduğu, güçlünün her daim kazandığı, herkesin biri birinin üstüne
bastığı, sadece çıkar ilişkilerinin olduğu menfaatçi insanlar. Evet, bunlar
şuan bile bize çok uzak değil ama farklılıklar konusunda belki biraz daha
gelişmiş olabiliriz. Filmin sonunda gözyaşlarımı
zor tuttuğumu söyleyebilirim, başından sonuna kadar bir tek boş sahne yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder