Kafamdakinirvana

Kafamdakinirvana

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Film Eleştirisi: Dövüş Kulübü (Fight Club)

"Sizler özel değilsiniz bu dünyada şarkı söyleyip dans eden pislikleriz..."



Jack son zamanlarda depresyonun eşiğindedir, uyuyamaz, çalışamaz hiçbir şey yapmaya mecali yoktur, doktorların kapısını çalıp uyku hapları istese de her zaman geri çevrilmiştir.  Tam da böyle bir zamanda tesadüfen bir adamla tanışır. Adı; Tyler Durden, Jack sessiz sakin, uysal kişiliği olan bir adamdır, Tyler ise onun tam tersine son derece cesur, agresif, girişken bir insandır. Beraber kurdukları bu ilişki Tyler’ın kurduğu dövüş kulübüyle tuhaf bir hal alır…



İlk olarak Jim Uhls’ın kalemini, zengin hayal gücünü, onu bize sunarken sağlam alt yapısını sonra , David Fincher Chon Kye-Young’ı tebrik etmek lazım, çektikleri bu görsel şöleni tarif etmesi imkânsız.  Onlar olmasa bu film belki bu kadar güzel olamazdı ama şuan tamamen yanlış kelimeler kullanıyorum, bu filme güzel demek ne kadar doğru bilemiyorum… Aklıma takılan şey,  bu kadar iyi işler yapan yönetmenlerin neden hep tek tük filmi olduğudur…
Hani herkesin sevdiği şu ünlü filmler yok mu? Arkadaşlarınız, köşe yazarları yahut internetten size tavsiye edilen.  Sizin izlediğinizde keyif aldığınız ama “O kadar da abartılmaz ki?” tarzında iç çektiğiniz filmler, işte onların hepsini unutun.  1000’i aşkın favori filmim var, 2000’e yakın film izlemişimdir, hepsi benim için çok önemli, hayatımı estetize eden küçük, küçük parçalardan oluşan büyük tecrübeler. onlara çok şey borçluyum. Bu film çok farklı, anlatmak istediğim şu ki; bu film tüm övgüleri, tavsiyeleri sonuna kadar hak ediyor. İlk defa bir filmi izlediğim de “Evet bu!  Aradığım film buymuş! Bu benim hayatımın filmi.” Dedim. (Tabi ki 13 going on 30’den sonra…”)


Biraz oyuncularımızdan bahsetmek istiyorum,  Edward Norton her zaman olduğu için masum, saf yüzünü çok iyi bir şekilde kullanmış, birçok farklı rolle karşımıza çıktığını bilerek söylüyorum ki, onu saf adam rollerinden başka role yakıştıramıyorum. Benim gözümde şuan için ortalama bir oyuncu, ama bu filme çok yakıştığı kesin...


Brad Pitt yıllardır yakışıklılığıyla gündeme gelen konuşulan bir adam  , peki ya performansı ve karakteri? Kimsenin karakterini eleştirmek bana düşmez, herkes kendi karakterini ortaya koyduğu kadardır ama popüler olduğu sürekli medya önünde olduğu bir gerçek, haliyle bu da onu ‘eleştirilebilir’ yapıyor buna rağmen bu konuda tek bir laf etmeyeceğim…  Gelelim somut şeylere; onun bir röportajını okumuştum, sinema ile ilgili söylediği şeyler hala aklımdan çıkmıyor, yakışıklı olduğu kadar zeki olduğu da kesinleşti benim için. Performansına gelince, bu rol dâhil diğer tüm filmlerinde, dünyayı sarmasının tek nedenini yakışıklılığı olmadığını bizlere kanıtlıyor, Brad Pitt çok daha fazlası, tüm bu övgüleri hak eden bir oyuncu. Başka bir Tyler Durden düşünemiyorum…
 Helena Bonham Carter ise henüz oyunculuğunun başında olmasına karşın, kendine has fevkalade performansını sergiliyor…


Filmin başından beri aslında bize gösterilmek istenen hepimizin asla gerçek hayata yansıtamadığımız bir yanımızın olduğudur, Tyler Durden’la tanıştığından beri kendini bambaşka bir  hayatta bulur,  Durden insanı gün geçtikçe çeken, zeki bir adamdır, konuşmalarında, söylediği her bir sözde insanı uzun süre düşündüren bir gerçeklik vardır.. Onun söylediği sözlerden etkilenememek mümkün değil, mutlaka hepimiz hayatından geçen bir cümlesi vardır ve bunu söylerken son derece hayata kızgın ve umursamaz görünür. Bir dövüş kulübü yönetir, sabun yapar hayatını zevk için yaşar ama gerçeklerin adamıdır, her zaman doğruları söyler, Durden Jack’in tam tersidir yakışıklıdır, ona hayran olmayacak kimse yoktur, bir sürü çılgınlıklar yapar!  Bütün bunları kılını bile kıpırdatamayan bu adama yaptırır…

Filmin ilk başlarında sizi bunaltacak şekilde bunalımlı bir adamda bahsediyor, insonmonia’nın eşiğinde bir adam bu, belki de daha başka bir sürü dertten muzdarip. Doktoru onun durumunu görmezden gelip, onu grup terapisine yönlendiriyor, orada tanıştığı o dertli insanlar ona asla yardımcı olmuyor,  her geçen gün daha kötüye gidiyor.  Neyse ki şanslı bir şekilde karşısına bir kadın çıkıyor bütün bunlar olurken siz neler olacağını tahmin bile edemiyorsunuz, dönüp baktığınızda size yaşananları sunuş tarzına hayran kalacaksınız ama henüz farkında değilsiniz, artık bir kız arkadaşı olsa bile onu bütün bunlardan koparıp alacak bir kurtarıcısı yoktur, Tyler Durden gelene kadar…

 - Bana vurabildiğin kadar sert vurmanı istiyorum. Her şey bu replikle başlar konuşmaları, aralarında geçen bu sohbet defalarca izleseniz bile sizi sarsabilir, adamımız kendini asla tahmin edemeyeceği bir yerde bulur, bir dövüş kulübünde,  sıkıcı boş hayatına karşın, heyecanlı bir hayatla baş başa kalıyor.  Artık bambaşka biridir,  bu heyecanlı hayat bir süre sonra canını sıkmaya başlar, işler istediği gibi gitmez, bir anda Tyler’dan kurtulmaya karar verir ama asıl soru Tyler Durdan aslında kimdir? Yavaş, yavaş kafasında her şey oturmaya başlar, fark edemediği sizinde izlediğinizde yakalayamadığınız ayrıntılar. Her saniyesi müthiş kurgu olan bu filmi mutlaka tekrar, tekrar hatta yavaş, yavaş ağır çekimde izlemeniz lazım zira böyle bir filmi kavramak da izlemekte kolay değil…

Bu filmin nasıl olurda sadece 1 oscar adaylığı aldığına hala inanamıyorum, rekabet ettiği filmleri bilmem ama en azından hak ediyordu, filmin bu kadar kişiye ulaşmasında güzel bir pazarlama var mıdır derseniz, bence bu bütün gişe filmleri için geçerli ama bu film hepsinden çok daha fazla… Filmin çekildiği yıl 1999 yılı gerçekten iyi bir döneme denk gelmiş, gerçekten küçük mükemmel parçalar bu mükemmel filmi oluşturmuş, ayrıca ufak bir dipnot; Sonunu bu kadar heyecan verici bağlayan beni bu kadar tatmin eden bir final görmedim, üst üstte iki kere izlediğim daha fazla izlemeye hazırlandığım muazzam bir film… Filmdeki olaylar belki biraz hayal ürünü ama günlük yaşamımızda beynimiz bu veya buna benzer oyunlar bizlere de oynamıyor mu?





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder