"Sizler özel değilsiniz bu dünyada şarkı söyleyip dans
eden pislikleriz..."
Jack son zamanlarda
depresyonun eşiğindedir, uyuyamaz, çalışamaz hiçbir şey yapmaya mecali yoktur,
doktorların kapısını çalıp uyku hapları istese de her zaman geri
çevrilmiştir. Tam da böyle bir zamanda
tesadüfen bir adamla tanışır. Adı; Tyler Durden, Jack sessiz sakin, uysal
kişiliği olan bir adamdır, Tyler ise onun tam tersine son derece cesur,
agresif, girişken bir insandır. Beraber kurdukları bu ilişki Tyler’ın kurduğu
dövüş kulübüyle tuhaf bir hal alır…
İlk olarak Jim Uhls’ın
kalemini, zengin hayal gücünü, onu bize sunarken sağlam alt yapısını sonra , David Fincher, Chon Kye-Young’ı tebrik etmek lazım,
çektikleri bu görsel şöleni tarif etmesi imkânsız. Onlar olmasa bu film belki bu kadar güzel
olamazdı ama şuan tamamen yanlış kelimeler kullanıyorum, bu filme güzel demek
ne kadar doğru bilemiyorum… Aklıma takılan şey,
bu kadar iyi işler yapan yönetmenlerin neden hep tek tük filmi
olduğudur…
Hani herkesin sevdiği şu
ünlü filmler yok mu? Arkadaşlarınız, köşe yazarları yahut internetten size
tavsiye edilen. Sizin izlediğinizde
keyif aldığınız ama “O kadar da abartılmaz ki?” tarzında iç çektiğiniz filmler,
işte onların hepsini unutun. 1000’i
aşkın favori filmim var, 2000’e yakın film izlemişimdir, hepsi benim için çok
önemli, hayatımı estetize eden küçük, küçük parçalardan oluşan büyük tecrübeler.
onlara çok şey borçluyum. Bu film çok farklı, anlatmak istediğim şu ki; bu film
tüm övgüleri, tavsiyeleri sonuna kadar hak ediyor. İlk defa bir filmi izlediğim
de “Evet bu! Aradığım film buymuş! Bu
benim hayatımın filmi.” Dedim. (Tabi ki 13 going on 30’den sonra…”)
Biraz oyuncularımızdan
bahsetmek istiyorum, Edward Norton her
zaman olduğu için masum, saf yüzünü çok iyi bir şekilde kullanmış, birçok
farklı rolle karşımıza çıktığını bilerek söylüyorum ki, onu saf adam
rollerinden başka role yakıştıramıyorum. Benim gözümde şuan için ortalama bir
oyuncu, ama bu filme çok yakıştığı kesin...
Brad Pitt yıllardır
yakışıklılığıyla gündeme gelen konuşulan bir adam , peki ya performansı ve karakteri? Kimsenin
karakterini eleştirmek bana düşmez, herkes kendi karakterini ortaya koyduğu
kadardır ama popüler olduğu sürekli medya önünde olduğu bir gerçek, haliyle bu
da onu ‘eleştirilebilir’ yapıyor buna rağmen bu konuda tek bir laf
etmeyeceğim… Gelelim somut şeylere; onun
bir röportajını okumuştum, sinema ile ilgili söylediği şeyler hala aklımdan
çıkmıyor, yakışıklı olduğu kadar zeki olduğu da kesinleşti benim için.
Performansına gelince, bu rol dâhil diğer tüm filmlerinde, dünyayı sarmasının
tek nedenini yakışıklılığı olmadığını bizlere kanıtlıyor, Brad Pitt çok daha
fazlası, tüm bu övgüleri hak eden bir oyuncu. Başka bir Tyler Durden
düşünemiyorum…
Helena Bonham Carter ise
henüz oyunculuğunun başında olmasına karşın, kendine has fevkalade
performansını sergiliyor…
Filmin başından beri
aslında bize gösterilmek istenen hepimizin asla gerçek hayata yansıtamadığımız
bir yanımızın olduğudur, Tyler Durden’la tanıştığından beri kendini bambaşka
bir hayatta bulur, Durden insanı gün geçtikçe çeken, zeki bir
adamdır, konuşmalarında, söylediği her bir sözde insanı uzun süre düşündüren
bir gerçeklik vardır.. Onun söylediği sözlerden etkilenememek mümkün değil,
mutlaka hepimiz hayatından geçen bir cümlesi vardır ve bunu söylerken son
derece hayata kızgın ve umursamaz görünür. Bir dövüş kulübü yönetir, sabun
yapar hayatını zevk için yaşar ama gerçeklerin adamıdır, her zaman doğruları
söyler, Durden Jack’in tam tersidir yakışıklıdır, ona hayran olmayacak kimse
yoktur, bir sürü çılgınlıklar yapar! Bütün bunları kılını bile kıpırdatamayan bu
adama yaptırır…
Filmin ilk başlarında sizi
bunaltacak şekilde bunalımlı bir adamda bahsediyor, insonmonia’nın eşiğinde bir
adam bu, belki de daha başka bir sürü dertten muzdarip. Doktoru onun durumunu
görmezden gelip, onu grup terapisine yönlendiriyor, orada tanıştığı o dertli
insanlar ona asla yardımcı olmuyor, her
geçen gün daha kötüye gidiyor. Neyse ki
şanslı bir şekilde karşısına bir kadın çıkıyor bütün bunlar olurken siz neler
olacağını tahmin bile edemiyorsunuz, dönüp baktığınızda size yaşananları sunuş
tarzına hayran kalacaksınız ama henüz farkında değilsiniz, artık bir kız
arkadaşı olsa bile onu bütün bunlardan koparıp alacak bir kurtarıcısı yoktur,
Tyler Durden gelene kadar…
- Bana vurabildiğin kadar sert vurmanı istiyorum.
Her şey bu replikle başlar konuşmaları, aralarında geçen bu sohbet defalarca izleseniz
bile sizi sarsabilir, adamımız kendini asla tahmin edemeyeceği bir yerde bulur,
bir dövüş kulübünde, sıkıcı boş hayatına
karşın, heyecanlı bir hayatla baş başa kalıyor.
Artık bambaşka biridir, bu
heyecanlı hayat bir süre sonra canını sıkmaya başlar, işler istediği gibi
gitmez, bir anda Tyler’dan kurtulmaya karar verir ama asıl soru Tyler Durdan
aslında kimdir? Yavaş, yavaş kafasında her şey oturmaya başlar, fark edemediği
sizinde izlediğinizde yakalayamadığınız ayrıntılar. Her saniyesi müthiş kurgu
olan bu filmi mutlaka tekrar, tekrar hatta yavaş, yavaş ağır çekimde izlemeniz
lazım zira böyle bir filmi kavramak da izlemekte kolay değil…
Bu filmin nasıl olurda
sadece 1 oscar adaylığı aldığına hala inanamıyorum, rekabet ettiği filmleri
bilmem ama en azından hak ediyordu, filmin bu kadar kişiye ulaşmasında güzel
bir pazarlama var mıdır derseniz, bence bu bütün gişe filmleri için geçerli ama
bu film hepsinden çok daha fazla… Filmin çekildiği yıl 1999 yılı gerçekten iyi
bir döneme denk gelmiş, gerçekten küçük mükemmel parçalar bu mükemmel filmi
oluşturmuş, ayrıca ufak bir dipnot; Sonunu bu kadar heyecan verici bağlayan
beni bu kadar tatmin eden bir final görmedim, üst üstte iki kere izlediğim daha
fazla izlemeye hazırlandığım muazzam bir film… Filmdeki olaylar belki biraz
hayal ürünü ama günlük yaşamımızda beynimiz bu veya buna benzer oyunlar bizlere
de oynamıyor mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder